Mayıs 2013
rıdvan:
muhtelif anlarda övündüğü şansıyla
nevi şahsına
münhasır derler bir adam.hayattaki tek başarısı halbuki,
ales’ten aldığı yüksek puanı
ve her lafı geçtiğinde anlamını açıklaması gerektiği
kırmızı kapaklı kitabı.
laflıyoruz çay
içerken, konuşmaya başlıyor
kolayken hiçbir
şey güzel değilmiş;peşinden bir yıl koştuğu
peşinden bir gün koşunca
bütün bir yılı
ve bütün bir yolu unutuyormuş. önceden de biliyordum
bu özelliğinden yüksündüğünü henüz hiç görmedim
minibüste bir
yaşanmışlığı varmış, onu anlatıyor sürekli
beşlik uzatıp
yirmilik para üstü almış dafark edip ses çıkarmamış da
hemen akabinde, müsait bir yerde inerken
cebinden telefonunu çaldırmışmış
hâlâ aklının bir köşesindeymiş, öyle diyor
aldığı en güzel cevapmış
varoluşçuluğa
kafayı takmış bir vakit
işin içinden
nasıl çıktığını sordumanında yanıtladı: diş macunları sağolsun
elini taşın altına koyup
bir yenisini açmadığı sürece
evdekiler bir diş macunu tüpüyle
sonsuza dek fırçalanabilecek kudrete sahiplermiş
bittiğini bir tek ben anlayabiliyordum diyor
inanabiliyor musun, bir tek ben.
buraya, çay
içtiğimiz yere
bir kez daha
gelmiş zamanındao da varmış yanında, çok sevmiş onu
el ele tutuşmamak için mükemmel sebepleri varmış
öpüşmemek ve sarılmamak için de.
bununla bir ilgisi olabilir mi diye sordu
çok sevmemin ellerini tutmamamla bir ilgisi olabilir mi.
halı sahada yelekleri
hep onun olduğu takımın oyuncuları giyermiş
dünyaya adeta kaybetmek için geldiği iddiasının ardından
ilk golü yemekten aldığı hazzı tarif etmeye girişti
bir şeyleri, başka bir şeylere benzeterek.
imgelerle arası hiç yoktur; benzetemedi
bıyığı izin
verdiği müddetçe, her insan bir tayyip olabilirmiş
hitler ve hatta
bir kate upton da olabilirmişama pantolon yalnızca
tesisatçılığa müsaade ediyormuş
üstelik bunun için kıçtaki çatalın
işbirliği de gerekiyormuş.
böyle lüzumsuz sohbetlere bayılır,
he deyip geçiyorum
sigarasını
aceleyle içti, sıkışmış
beş dakika
evvel de gitmişti.aynı konulardan defalarca bahsetme huyunun yanında hobi olarak,
çişini de tutamıyor
ayrılmaz
parçası, defterini alıyorum elime
oyalanma
niyetiyle. dalıyorum ortasındanbeklemek; oyalanmanın en zarif biçimidir yazıyor
tesadüflere inanmam, sayfayı çeviriyorum
aldığım bu en güzel cevabı
hiç unutmuyorum
.
.
.
kitap
çıkarttığını unut
kitap
çıkarttığını unutbiraz abi sözü dinle, tecrübe
tamamen yaşla alâkalı bir kelime.
başka hiçbir
şeyim yok
başka hiçbir
şeyim yokdenize bir taş atmış oldum, o kadar.
-denize taş atmak iyidir-
bu daha başlangıç, gerisi elbet gelecektir;
-gerisinin gelmesi de iyidir-
gerisi gelmedi, denize bir taş attım
sonra yine kayboldum
böbürlenerek yürüyecektim daha sokaklarda
duruşum, bakışım değişecekti
yetmeyecekti, onların bana bakışları da değişecekti
hani.
hem iki bin on
iki hem hazirandı
yazdıklarımın
basılacağını öğrendiğimde.ha deyince çıkmıyormuş, öyle olmuyormuş bu işler
elle tutulur hale gelene kadar geçen dokuz aylık süreçte
başlarda gerçeğini anlattığım hikâyemden
uzaklaştım çokça. bir emrah abi vardı hikâyenin başlarında,
ne oldu ona.
bir teşekkürü bile çok gördüm adama
gerçeği olduğu
gibi aktarınca
ahmet abiyle
beni o tanıştırdığı içinövgünün yarısı ona gidiyordu,
yazdıklarım arada kaynıyordu.
başka hiçbir şeyim yok
başka hiçbir şeyim yok;
emrah abili sahneleri çıkardığım için uydurduğum mazeretler de
vicdanımı rahatlatmıyordu
-vicdanın rahatlamaması iyidir-
dokuz ay,
kaynayan bir kan için uzun bir süredir
ve şüphesiz ki
yeni yaratılara gebedir.eskiler tekrar tekrar okunmaktan
gözümde değerini yitirdiğinden
doğurmakta sakınca görmedim
(doyurmak da diyebilirdim pekâlâ, sonuçta-
kestik!
atıf yapmak kötüdür; kendine dahi olsa)
içinden geldiği gibi yaz, yazmayı bırakma demişti
nasılsa artık
bir yayınevimbir de editörüm vardı, böyle söylemişti
gururumu okşayan sözleri asla unutmam.
gururumun okşanmasının güveniyle
doğurduklarımı gönderdim ahmet abiye
kitap çıkarttığını unut
kitap çıkarttığını unut dedi
bir kez söyledi ama
kulaklarımda yankılandı ne hikmetse.
önceden daha güzel yazıyordun sen
bambaşka şeyleri sokuyordun şiirin içine
bu yüzden beğendik seni
bu yüzden heyecanlandık
başka hiçbir şeyim yok
başka hiçbir şeyim yok, diyemediğim için
bambaşka şeyler sokmaya devam ettim şiire
edeceğim de.
kitap çıktıktan
sonra, janjanlı kapağıyla
ilk iş kadıköy’ü
turladımpenguen’de bir kenara itmişlerdi
aldım görünür bir yere koydum.
iki gün sonra tekrar gittim,
yine bir kenara itmişlerdi.
kendini tekrar edenin yalnız ben olduğumu sanıyordum,
yalnız olmadığıma sevindim
-yalnız olmadığına sevinmek iyidir-
mephisto’ya
uğradım penguen’den çıkışta
kırmızı perfect
var mı diye sordumbilgisayardan stoklarını kontrol ettikten sonra (kırmızı pörfek)
kalmamış dediler
gelmemiş demeleri gerekirdi; çalışanları türkçe bilmiyor
türkçe bilmemeleri beni hiç ilgilendirmiyor
buraları hızlı
geçeceğim
d&r rica minnet
internetten sipariş imkânı sundukitapyurdu üç hafta gecikmeli duyurdu
pandora ilk partiyi bitirip bir on tane daha istedi
yüz tane arkadaşım kılını kıpırdatmazken yazdıklarımı
aslı serin ve burak acar önemsedi
ömer abiye konuyla ilgili
arkadaşlarımı değiştireceğim diye söylendim,
gülümsedi.
söylendiğimle
aynı gün ömer abi,
ulaşamayanlara sen elden dağıt dedion tane kitabı yüklenip çantaya,
üniversiteme gittim ertesi gün
bazılarına zoraki aldırdım
kendimi tutmasaydım akşamına taksim’deki kalabalığa
şiir okumak ister misiniz diye soracaktım
benim olayım değil bunlar demeden önce
ulaştırabileceğim
herkese kitabı ulaştırmaktan pes etmeden öncesünepenin yayımlanmayacağına karar verilmeden önce
yani ben her şeyi siktir etmeden önce
kitabın hangi kitabevinde kaç tane kopyası var
kim nereden sipariş vermiş
alanların kaçı okumuş, kaçı bir kenara atmış bilmemin
elbette bir sebebi var.
başka hiçbir şeyim yok
başka hiçbir şeyim yok
-başka hiçbir şeyin olmamasında kulağa hoş gelen bir taraf var-
osman konuk’a
yazdım, kitaplar ulaşmamış
birhan keskin’e
sordum, henüz okumamışsabırsızlığımdan utanıyorum, üç.
elimdeki bir
miktar kitabı değerlendirmek istedim sonra
ahmet hakan’a
mı gönderecektimhıncal uluç’a mı gönderecektim
aklıma yeni şafak’ta yazan murat menteş geldi
romanlarını oldum olası sevmiyorum
yine de maçka’ya gidip
ellerimle bıraktım kitabımdan.
iki, utanıyorum muhtaçlığımdan
bir vesileyle
yayınevleri hakkında ahmet abiyle
konuşurken
iletişim
yayınları’na da bir çift laf etmiştimşiir basmaktan imtina eden tüccarlarla işim olmaz
ya da buna benzer bir şeyler söylemiştim,
yine de büyük konuşmayayım diye ekleyerek sonuna.
ahmet abi kırmamaya çalışarak
kırmamaya çalıştığını çok da belli ederek
basamayacaklarını söylediğinde romanımı
koştura koştura iletişim’e gittim,
basmayacaklarından adım gibi emindim.
hırsımdan utanıyorum, bir.
-hırsından utanmak iyidir-
.
.
.
tuvaletten
dönüyor, uzaktan göründü
yapmamam
gereken bir şey yapmışım gibi hissettimtelâşla kapayıp yerine koydum defteri hemen
rıdvan, kambur adımlarla bana doğru yürürken.
ben şahidim,
bir önemi varsa;
kitap
çıkardığını unutmuş.aynı konulardan defalarca bahsetme huyunun yanında hobi olarak,
kitabından hiç söz etmiyor
ales’i doksan
altı,
kitabı kırmızı
kapaklı;başka hiçbir şeyi yok.
başka hiçbir şeyi yok.
-başka hiçbir
şeyin olmaması iyidir-